28 Aralık 2010 Salı
üşümek, rüzgara karşı...
ıslatıyordu yağmur, az..
üşüyordum ,biraz...
iddialaşıyorduk denizle,
huzursuzdu, gitmemi istiyordu rüzgar..
rüzgar;
şu geldiği yönden alan ismini,
gittiği yön umursanmayan çoğu zaman,
ve her zamanki gibi adını bilmediğim...
yani bildiğimiz rüzgar;
bazı insanlar gibi,
geldiği yerden alan ismini,
kaderleri hiç umursanmayan,
ve adını bilmediğimiz..
ama aslında,
bildiğimiz insan!
o insanlar ki,
bildiğimiz rüzgar gibi,
farketmediğimiz,
farketmedikçe kuvvetlenen rüzgar gibi,
biz umursamadıkça,
içimizdeki insanı kemiren.
üşüyordum, biraz...
ıslatıyordu yağmur, az...
soğuktu, çok...
22 Aralık 2010 Çarşamba
Özerk Kürt Devleti Talebi üzerine bir inceleme
15 Aralık 2010 Çarşamba
'Zampok eyin pi!'
10 Aralık 2010 Cuma
hoşgörü politikası
9 Aralık 2010 Perşembe
mülkiyeli arkadaşlara tebrik mesajı
soğuk-sıcak
29 Kasım 2010 Pazartesi
düşünce üzerine..
müzik yazdırır adama..
22 Kasım 2010 Pazartesi
yeni kayıt
doğduğum şehrin, güneşiyle doğdum! ve hayatımda ilk kez ölümümü, doğduğum şehrin güneşinde hayal ettim! Aslında var olduğum, beni bağrına bastığını sandığım şehirse, mezarımı kazmakta!
19 Ekim 2010 Salı
mutluluk üzerine
insanlar ne kadar ilginç.. kendilerini en mükemmel hissettikleri zaman, karşılarındakine en fazla zarar verdikleri zaman oluyor. işte tam da bu evrede insanın değişime olan açıklığı ivme kazanıp tavan yapıyor. bu konuda çeşitli örneklemlerimiz muhakkak var etrafımızda..
peki bu evreye nasıl gelinir? üzerinde çok düşündüm, iyi kafa yordum.. belki de sırf bu konu yüzünden günlerce somurttum.. sonuç: tek neden mutluluk!
Mutluluk nedir?
tarihten bile eski bir soru.. yaradan kadar gizemli.. cevap da burda yatmakta zaten. kimine gore mutluluk diye bir şey yok. kimine gore afyondan bir farkı yok. kimine goreyse ona ulaşmak hayat denen şeyin amacı. Just like god!
ha bi de bulaşıcı!
bence.. öyle bişi var.. ve evet afyondan farkı yok. ve ona ulaşmak hayatlarının amacı olan insanları afyonlamak benim tek amacım.
bense, afyon sevmem.. afyon insanı salak yapar, ve bulaşıcı olan salaklıktır.
28 Eylül 2010 Salı
iyi böyle..
20 Eylül 2010 Pazartesi
'Biji serok apo'
10 Eylül 2010 Cuma
Anayasa nasıl değiştirilir?
Anayasa yapımı, bir anayasanın en baştan hazırlanarak kabul edilmesi ve yürürlüğe girmesi anlamına gelirken anayasa değişikliği(revizyon) var olan anayasa üzerinde yapılan değişikliklerdir. Anayasayı yapan veya değiştiren iktidara kurucu iktidar denmektedir. Bu bakımdan da bir ikili ayrım söz konusudur; anayasayı yapan iktidar asli kurucu, değiştiren ise tali kurucudur. anayasa hukuku açısından bu iki iktidarın meşruiyet algısı farklıdır. doğal olarak asli kurucu iktidar, anayasanın tümünü değiştirebilmiş ve yepyeni bir anayasal düzen getirebilmiş olarak, halkın üzerindeki meşruiyeti tali kurucu iktidara göre daha güçlüdür. ayrıca tali kurucu iktidarın çerçevesini anayasayı yürürlüğe koyan asli kurucu iktidar belirlemektedir. buna en basitinden 1982 anayasası'nı örnek verebiliriz:
-82 anayasası'nın 4.maddesi değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri belirtmektedir. bununla birlikte değiştirilemeyecek maddelerin kuramsal anlamları doğrultusunda da anayasa mahkemesi, diğer anayasa değişikliklerinin de bu 3 maddeye paralel olması gerektiğine dair içtihatlar ortaya koymuştur. böylece asli kurucu iktidar, tali kurucu iktidara karşı bir çeşit koruma mekanizması yaratmıştır.-
anayasa yapım usüllerine kısaca değinelim;
anayasa yapım usulleri demokratik usuller ve otoriter usuller diye genel anlamda ikiye ayrılabilir. ancak bu iki kategorinin arasında sayabileceğimiz yöntemler de vardır. otoriter usul, bir anyasanın, bir otorite tarafından, halkın katılımı olmadan, halka sunulmasıdır. halk anayasa yapımında söz sahibi değildir. 1876 Kanun-i Esasi bu kategoride yer alır. Anayasa padişah tarafından halka danışılmadan sunulmuştur. bazı anayasalar da otorite ile halkın anlaşması sonucu yürürlüğe girmiştir. misak anayasa dediğimiz bu anayasalara örnek olarak 'magna carta libertatum', kanun-i esasi deki 1909 değişikliklerini verebiliriz.
kurucu plebisit denilen yöntemde de halkın katılımı olsa da, yöneticiler asıl belirleyicidir. 1982 anayasa'sının yürürlüğe girmesinde, halk anayasanın yazılmasında söz sahibi değildi. yürürlüğe girmesinde sözsahibi olan halk, baskıcı bir ortamda oyunu kullanabilmişti. bu bakımdan otorite baskısı plebisitte belirleyici oldu. bu yöntemin de halkın katılımı sözkonusu olsa da otoriter bir değiştirme yöntemi olarak sayılması gerektiğini düşünüyorum. çünü ne olursa olsun halk, anayasanın yazılmasında bir şekilde söz sahibi olmalıdır. ayrıca, oylamada kabul edilmemesi durumunda ne olacağına dair halak bir seçenek sunulmamış olması sahte bi demokratik katılım nitelği kazandırmıştır.
demokratik yöntemlere gelince,
demokratik yöntemlerde halk, anayasanın tümden değiştirilmesi kararında, hazırlayacak kişileri seçerek yazımında ve yürürlüğe girmesinde söz sahibi olmalıdır.
bu tam demokratik bir yöntemdir. isviçre ve finlandiya anayasalarını buna örnek gösterebiliriz. bu yöntemde halk, anayasasını değiştirmesi gerektiğine karar veriyor, ardından, yeni anayasayı yazacak kurucu meclis halk tarafından seçiliyor, daha sonra hazırlanan anayasa yürürlüğe girmek için halkın onayına sunuluyor. onaylanmadığı takdirde işlemler ya yeni bir kurucu meclisle, ya da aynı kurucu meclisin hazırladığı yeni bir metin üzerinden devam ediyor. anayasa'nın onaylanmasıyla kurucu meclis kendini feshediyor. yönetim böylece kurulu iktidarın eline geçiyor.
anayasayı tümden değil de bir bölümünü değiştiren iktidar tali kurucu iktidardır. bugunku akp hukumeti, yaptığı birçok anayasa değişikliğini bu sıfatıyla yapmakta ve son referanduma giden geniş kapsamlı paketi de bu sıfatla halkoyuna götürebilmektedir. yukarıda anayasa yapımını anlatmamın nedeni, erkler ayrılığı bakımından dengeleri önemli ölçüde değiştirecek 12 eylül'de oylayacağımız anayasa değişikliklerinin gündemde olduğu şu günlerde, yapılan değişikliklerin en az yeni bir anayasa yapımı kadar ciddi olarak algılanması gerektiğini düşünmem, ve bu sebeple bu denli önemli değişikliğin, böylesine basit bir usülle yapılmasına karşı olmamdır. şimdi yukarıda yazılanlar ışığında, şu soruları kendimize soralım;
- anayasa'nın önemli bir bölümünü değiştirmeye çalışan ve bir sene sonra değişecek olan bu hükümet, meşruiyet açısından ne kadar yetkili bir hükümettir?
- halkın katılımının bu denli önemli olduğu bir değişiklikte, halkın bilinçlendirilmesini bu kadar teknik konular çerçevesinde ne kadar bekleyebiliriz?
herkese iyi bayramlar diliyorum...
9 Eylül 2010 Perşembe
dağılın uleyn!
12 eylül diyolar referanduım falan.. bi şiler demem gerek ne desem diye düşünüyorum, sosyal mesaj kasasım var.. face'teki arkadaşlarımın durumlarından çok etkilenir oldum.. yani.. mm... siz türkler nasıl diyor mm... bayramınız HAYIR'lı olsun(muş) kardeşim bayrama da karıştırmayın şu muhabbeti ya, şimdi evet diyceklerle bayramlaşmazsınız da siz.. evetçiler, hayırcılar, referandumu s*ktr etmenizi tavsiye ediyorum..
sen evetçi, bu sabah ilk iş hayırcı karşı komşuna kahve içmeye gidiyorsun..
sen hayırcı, bu sabah ilk iş sen de evetçi akrabanı ara bayramını kutla..
şimdi... DAĞILIN ULEYN!!
2 Eylül 2010 Perşembe
midemdeki karınca yürüyüşleri-2
ruhi bey
istanbul
12 Ağustos 2010 Perşembe
kirli ağustos
-bende tuttum! tuttum efenim! 2 gun! yarın ara vericem bi gun! sonra yine devam!
-yarın niye mi tutmıycam? ım şey! yarın hava yağmurlu olmıycakmış, hava durumu öyle dedi..
-zaten sevdiğimin orucundayım! bundan ala ibadet mi olur kardeşim? ne orucundan bahsediyosun!!
- beni bu havalar mahvetti! (evet beni de)
- ya bu sene ramazan ayı cok ters zamana denk gelmedi mi? 11 ayın sultanı değil de sanki 11 ayın başka bişeyi oldu gibi..
- ağustos'u edip cansever de sevmezdi zaten, benim sevmek ne haddime!
''Başka değil, yokluğu görmek için
Kirli ağustos! gözkapaklarımı da yaktım sonunda.''
- bugun sevdiğim üzgün olduğu için, cok üzgün olsam da, nabarsın uçurtmacı işte,
yine bir yerlerden bulup edip -bak yine edip dedim- 'her şey çok güzel olacak' demeyi beceriyor.
10 Ağustos 2010 Salı
midemdeki karınca yürüyüşleri
(nasıl bir cümle yahu bu..)
ya hani böyle miden karıncalanır ya
açlıktan değil ama,
vücut ısın artar ya
böyle ilginç ilginç
(yahu şu ilginç ne de ilginç bir kelimedir)
neyse ilginç ilginç..
sapıtmamak lazım,
saptırmamak lazım,
sen akıllı adamsın uçurtmacı,
sakin!!
-ben buraya niye çıktım?
-nasıl çıktım?
değil mi ya...
29 Temmuz 2010 Perşembe
cinsel şiddet!
aslında konuya şuradan başlanmalı,
evlilikle birlikte eşler birbirlerine karşı koca-karı ilişkisi içerisinde sorumluluk altına girerler. eş olmanın getirdiği bu yükümlülükler, yerine getirilmediği takdirde olası bir 'ayrılık' ya da 'boşanma' kararına gerekçe oluşturabilir. çünkü bu yükümlülükler birlikte yaşamanın mümkünatı konusunda birçok bakımdan asıl belirleyicidir. günümüzde eşlerin cinsel yaşamın olmaması ve eşlerden birinin bu konuda eksiklik hissetmesi, ortak hayatı devam ettirmek için bir engel olarak görülmekte ve birçok boşanma kararının gerekçesini oluşturmaktadır. yani bugun siz eşinizle cinsel ilişkiye giremediğiniz için, boşanma davası acabilir ve boşanabilirsiniz. bunun böyle olması da bana göre olması gerekendir. konunun ahlaki ve vicdani sorgulaması kişinin kendi içinde görecelidir.
ilk paragrafta bahsettiğimiz cümleye dönersek,
bu konunun böyle olması, evlenme ve cinsel ilişki arasında nedensellik bağı olduğu anlamına gelmez. yani siz istediğiniz zaman eşinizle cinsel ilişkiye giremezsiniz. bu, hiçbir şekilde eşinize şiddet uygulamanın ya da şiddet yoluyla eşinizle cinsel ilişkide bulunmanın mazereti olamaz!
konu aile hukuku ve ceza hukuku bakımından iki farklı şekilde irdelenmelidir. ben istediğim zaman eşimle cinsel ilişkide bulunabilmeliyim demek, konuya cok dar bir bakış acısı getirir.
malesef günümüzde kadınlarımızın öenmli bir sorunu olan cinsel şiddet, evlilik dışında değil, evlilik içinde de gerçekleşmektedir. toplumun gelenekçi yapısı ve aile kurumuna olan aile yapsını korumaya yönelik korumacı baskısı evlilik içi cinsel şiddete karşı kadınlarımızın gözyummasına neden olmaktadır.
20 Temmuz 2010 Salı
ortaçgil konseri..
güneşli bir gün için kaliteli bir başlangıç, muhtemelen bitmesine yakın saatlerde de muhteşem bir bitiş olacak, ama bitmese hiç?
olur mu canım! bitmeyen gün olur mu?
neyse,
diyeceğim şu aslında,
dün öğrendim ki etrafında sevdiğin insanlar olunca aynı anıyı yuzbinlerce kez dinleyip her defasında kahkahalara boğulabiliyosunuz.
tabutta rövaşatayı izlediniz mi?
bence izleyin..
bu blogu okuyorsanız zaten izlemelisiniz,
''ama arkadaşlar iyidir''...
ortaçgile laf etmeden de geçmemeli,
bu akşam, en az ortaçgil kadar önemli bir akşam olacak benim için;
-adam 40 yıldır çalıyor, azizi ilk kez dinliycem,
-bu yüzden mi?
- tabii ki başka sebepler de var..
-anladım, umutla bakmak iyidir.
-nasıl ? :
'-ışığı gördün mü?
- tren lan o tren!!
-?!?!''
o zamansa, ''Ortaçgil'i severmisiniz?''
19 Temmuz 2010 Pazartesi
zincirbozan
ruhi bey?
Vaktinde anlamanın sevinci mi
Ya da biraz geç kalmanın
O gereksiz tedirginliği mi
Hangisi
Ama belli ki sonundayız her şeyin
En sonunda.
fasl-ı ves'ile
12 Mart 2010 Cuma
Acaba..
Döndürsün bizi
Kalbin akıp giden bulutlara benzeyen sesi
Yağmursuz bir yağmura açılmış kapılardan
Ve akılda kalan bir yokuştan
Ve yalnız çocuklara özgü o sonsuz sinema koltuklarından
Ve çocukluktan
Dönelim
Dönelim mi biz
Gençlikten, oralardan
Mutluluğu bir kabuk gibi saran mutsuzluklardan
Dönelim mi acıya
Acıya, büyük acıya
Ve soralım mı acaba
Ey büyük yalnızlık insansan eğer
Bir kaya
Dalgalar yalarken onu
O bakarken kaskatı kalabalıklara
Ah, kalbin bulut bulut akan sesi.
Bütünüyle bir semte benziyor Ruhi Bey
Binlerce, on binlerce kedinin hep birden kımıldadığı
Kedilerden örülmüş bir semte
Ve soğuk bir tuvalde yerini bulamamış renkler gibi
Soğuk ve ayakta tutan çelişkileri
Bir görünümden bir başka görünüme kolayca sıçranan
Her şeyin, ama herşeyin çok dıştan farkedildiği
Eh belki de bir satır fazlalığı ya da bir satır eksikliği
Belki de genç bir şairden ödünç alınan.
Yürüyor mu, yürümeyi mi düşünüyor Ruhi Bey
Düşünmesi daha mı sonra koyuluyor yola
Nereye gidecek ama, nereye varacak sanki
Yoksa bir oyun tadı mı buluyor bunda
Oyundan atılmaktan korkmayan bir oyuncu gibi
Boşvermiş de sanki oyunun kurallarına
Üstelik son bölümde, perdenin kapanmasına
Azıcık vakit kalmış
Ya da vakit var daha. Ama ne çıkar
Gövdenin yazgıya başkaldırması mı
Ruhi Beyin
Başkaldırması mı yoksa
Vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı
Vaktinde anlamanın sevinci mi
Ya da biraz geç kalmanın
O gereksiz tedirginliği mi
Hangisi
Ama belli ki sonundayız her şeyin
En sonunda.
Edip Cansever
Alüminyum Dükkan
Çın çın ötüyor balıklar
Bu bir giyilmiş ayakkabıdır diyorum
Bu bir sulanmış peynirdir diyorum
Bu bir haşlanmış patates elinizdeki
Bu insandaki ezgi
Bu insandaki akıl
Bu kanundur kanun
Çileğin çilek oluşu gibi.
İşte bu gerçektir diyorum siz de bilirsiniz gerçeği
Bu çivinin çakılışı
Bu ekmeğin sürülüşü
Bu aşkın, bu ayıbın, bu insanın bilinişi
Bu duymak, bu düşünmek, bu yüksünmek insanda
Bu toplum içinde, bu toplum dışında
Bu sizin durumunuz, bu tabiattaki iş
Bu akılsız çiçek
Bu bilgisiz ağaç
Bu düpedüz ileri görüş
Bu su, bu nehir, bu rüzgar
Bu taş, bu bulut, bu hava
Bu bilinen, bu bilinmeyen
Bu İsa'dan önce, bu İsa'dan sonra.
İşte bu yeninin yenisi insan
Dizilmiş kutu
Bükülmüş teneke
Alüminyum dükkan.
Edip Cansever