13 Haziran 2011 Pazartesi

Çoğunluk ve çoğulluk üzerine...

Yazı, kuşkusuz 'demokrasi nedir?' sorgusu üzerine başlayacak. Demokrasi algısını sorgularken de çoğunluk ve çoğulculuk kavramlarıyla birlikte milletin iradesi kavramına değinebilirsek ne mutlu bize...

Demokrasi çıkar çatışmalarını uzlaşmaya dönüştürmeye çalışan yöntemlerden biridir. Muhtemelen, unsurları baskı ve gasp olan despotlukla tek ortak yanı da budur. Çıkar çatışmalarını uzlaşmaya dönüştürdüğünü söylediğimize göre, modern anlamda bir yönetme şekli olduğunu belirtebiliriz. Daha da somutlaştıracak olursak, demokrasi;
- birden fazla bireyi ilgilendiren bir konuda,
- bu bireylerin görüşlerini dikkate alarak,
- bu bireyler adına irade ortaya koyma yöntemidir.

Bu 3 şartı sağlayan her olgunun demokrasi yöntemiyle bağdaştığını söyleyebiliriz. Yine de demokrasi kavramının insanlar tarafından ne zaman olursa olsun olumlu algılanması, kötü demokrasilerin de var olabileceği ihtimalini her aman göz ardı etmemize sebep olur. Bu öyle bir algıdır ki, demokrasi ya vardır, ya da yoktur. Varsa eğer iyidir, yoksa kötüdür. Hatta bu yüzden demokrasi inancı diye bir terim de ortaya atılmıştır. Demokrasi toplumlarda bir algı sorunundan ibarettir çoğu zaman. Yani bir toplumda 'beyaz' ı temsil eden her şeyin iyiye delalet olması, ya da iyi olarak algılanan her şeyin 'beyaz' olarak algılanması gibidir demokrasi algısı.

Demokrasi halk içinde en basit algısıyla algılanır. Bu algılamaya göre, bir insan topluluğu içerisindeki bir soruna, o insan topluluğu içerisindeki öne sürülen çözümlerin en fazla destek toplayanı doğru çözümdür. Bunun bir ileri aşaması, bu çözümün doğru olabilmesi için bu çözümün, o insan topluluğunun yarısının desteğini alabilmiş olması aranmasıdır. Bu şekilde insanlar, uzlaşıyı, topluluğun çoğunluğunun görüşünün temelinde oturturlar. Bir örnekle açalım isterseniz;

Bir sınıfın çok sıcak olması yüzünden, sınıf öğrencilerinin çoğunluğu sınıfın camlarının açılmasını istemektedir. Ancak, cam kenarında oturan öğrenci, hasta olması nedeniyle bu karara karşı çıkmaktadır. Burada iki çıkarın çatışması durumu ortadadır. Sınıfın iradesi, hasta öğrencinin iradesinden üstün müdür? sorusu çözümü doğru yerde aradığımızı gösterir mi?

Burada kararın çoğunluğa göre alınmış olması, hasta öğrencinin tamamıyla aleyhine bir durum olur. Kuşkusuz burada 'çok' olanın 'az' olana karşı bir dayatması var. Burada çoğunlukçu bir anlayıştan bahsediyoruz. En iyi yönetim yöntemi dayatmaya en az izin veren yöntem olacağına göre, çoğunlukçu bir demokrasi anlayışından daha iyi bir yöntem mümkün müdür? Somut örneğe bakacak olursak, hasta öğrencinin çıkarlarını koruyabilir miyiz?

Tam da burada 'çoğulculuk' kavramına geliyoruz. 'Aynı' olanın yanında 'farklı' olanın da çıkarlarını koruma ve herkesin 'aynı' olması gerekmediğini kabullenmedir çoğulculuk. Bu kabullenmenin birileri tarafından çoğunluklara dayatma suretiyle kurulmuş olması ihtimali de var şüphesiz. Yani 'hasta öğrencinin çıkarlarını korumak için, öğretmen camların açılmamasıni istemiş olabilir.' Burada sakat bir çoğulculuk vardır. Çünkü çıkarların korunması, tarafsız olduğundan emin olmadığınız bir insiyatife bırakılmıştır. İşte bu yüzden, çoğulcu bir demokrasiyi güvenceye almak için iki yöntem öne sürülebilir;

- Tarafsız, sınırlı, önceden yetkileri ve görevleri belirlenmiş, hakem niteliğinde bir irade
- Çoğunluğun, azınlığın da çıkarlarının korunmasında, bir yararı olması ve bunun çoğunluğun bilincinde olması

Son saydığım iki yöntem, günümüzde olması gereken demokrasinin temel ilkeleri...

Milletin iradesini, çoğunluk ve çoğulculuk kavramlarıyla birlikte nereye koymalıyız? Sanırım yukarıdakilerden bu sorunun cevabı açık bir şekilde çıkıyor. Azınlığın iradesini de milletin iradesinin bir parçası sayarak, çoğulcu unsurları bunun emaneti olarak görmekle, demokrasi algısı içerisinde bir yerlere gelebilme ihtimalimiz olduğunu düşünüyorum.

Saygılar...
Mert Elekçi..
mert.elekci@politikadergisi.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder